İsrail ile Hamas’a yaklaşım farklılıkları yüzünden Almanya ziyareti gergin geçen Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeden 40 adet Eurofighter Typhoon jeti alımı iyice zorlaştı. Tabii uçak alımını ziyaretin gergin geçmesi zorlaştırmış değil. Almanya uzun zamandır Türkiye’nin bu talebini kabul etmiyor zaten. Erdoğan’ın Almanya’nın tutumu karşısında “dünyada savaş uçağı üreten tek ülke Almanya mı?” demesi gerçek bir meydan okuma mıdır, üzerinde durmak gerek.
Türkiye’nin ABD’den F-16’lar ile modernizasyon kitleri satın almak için ödediği 20 milyar dolarlık anlaşma, üzerinden iki yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen – ABD, Ankara İsveç’in NATO’ya kabulünü onaylayana kadar anlaşmayı muhtemelen onaylamayacaktır — hala onay beklediğine göre “Almanya’dan başka uçak üretenin” olması pek de bir anlam ifade etmiyor. İngiltere’den, İspanya’dan Almanya’nın onayı olmadan bu uçakları almak mümkün olmadığına göre Erdoğan’ın meydan okumasının gerçekliği yok. Rusya’dan alma ihtimali elbette var ama S-400’lerde olduğu gibi, alıp kullanamayacak olma olasılığı da yüksek.
Almanya aynı tutumu Suudi Arabistan’a da alıyor bilindiği gibi. İngiltere’nin Suudi Arabistan’a 48 adet Eurofighter satışını engelliyor örneğin. Yani Almanya için Suudi Arabistan ile Türkiye arasında bir fark yok görüldüğü gibi. Suudilere Yemen’de, Türkiye’ye de Kürtlere karşı kullanacakları nedeniyle engelliyor bu saıtışı. Suudi Arabistan bunun üzerine Fransa’ya yönelip 54 Dassault Rafale jeti almayı düşünüyor.
Peki Türkiye ne yapabilir?
Kullanılmış ya da ikinci el jetler alabilir. Kabilyeti sınırlı Eurofighter Tranche 1’e de talip olabilir ya da. Türkiye’nin ikinci el Typhoon’ları tercih edebileceği daha önce de bazı çevrelerce dile getirilmişti. Bu uçaklar havadan karaya sınırlı bir kapasiteye sahip, o nedenle satışı çok hızlı olabilir. Eurofighter Tranche 1 jetleri, beşinci nesil avcı uçaklarıyla eşit radar ile diğer donanımlara sahip olan son teknoloji F-16’nın yerini tutmuyor tabii. Bu uçakların modernizasyonu için ek finansman sağlayacak olan İspanya ile İngiltere de bundan memnun kalır.
Türkiye’nin Eurofighter’ları, artık kullanmayacağı F-4 Phantom avcı uçaklarının yerine kullanmayı planladığı iddiaları da var. İddialara göre Phantom’ların yerine F-35 Lightning II hayalet jetlerini almayı umuyordu Türkiye, Rusya’dan S-400 hava savunma füze sistemlerini aldıktan sonra bu beşinci nesil uçağı almasına ABD’den yasak geldi.
Erdoğan’ın karşılaştığı bu tutumlara ilişkin aldığı tavır birbirinin aynısı bu arada. F-16’lar verilmeyince Eurofighter’e yönelerek ABD’ye de“başka alternatifler var” yanıtı vermiş oldu (verilen paranın geri alınıp alınmadığı konu edilmiş değil halen). Hatırlayalım, geçen yıl da “Dünyada savaş uçağı satan tek ülke ABD değil” demişti. Şimdi de Almanya’ya benzeri tutum sergileniyor. “Senden alamazsam başkaları da var”ın anlamı bu.
ABD’ye başka pazarlar var hatırlatması yapan Türkiye’nin savaş filosu tamamen ABD uçaklarından oluşuyor. Farklı modellerde yaklaşık 300 F-16 var Türkiye’nin elinde. Bu, uçaklar ski de olsa Türkiye’yi dünyanın üçüncü büyük filosuna sahip ülke yapıyor. Tabii savaş uçakları için ABD’ye bu kadar güvenmek ne derece doğru, tartışılır. Türk Hava Kuvvetleri, modernize edilmiş F-16’lar ya da başka bir avcı uçağı almadığı takdirde, bu on yılın sonunda ciddi şekilde eskimiş hale gelebilir filo bu arada.
Şimdi Almanya’dan istenen onay gelmeyince alternatif olarak kullanılmış Eurofighter’ları almayı düşünmesi Türkiye için ciddi anlamda geri adım olacak. Yani “Almanya’dan başka üretici yok mu?” çıkışı sadece çıkış olarak kalabilir.
Türkiye’nin filosunu yenilemesi, savaş uçağı sayısını çoğaltması Yunanistan faktörü ile birlikte düşünüldüğünde durum farklılaşıyor. F-16 üreticisi Lockheed Martin, Yunanistan’ın 83 adet F-16’sını Blok 72 konfigürasyonuna yükselterek Avrupa’daki en gelişmiş F-16’lar haline getirdi. Yunanistan 2020’lerin ikinci yarısında çok daha gelişmiş bir F-16 filosuna, önemli sayıda son teknoloji F-35 ile Rafale’e sahip olmuş durumda. Bu, stratejik/taktik rekabet ilişkisi içinde olunan Yunanistan karşısında Türkiye’nin pozisyonunu zorlaştırmış da oluyor haliyle.
Erdoğan’ ın zaten zor olan durumu, “değerler politikası” uğruna Almanya’yla ilişkileri bozarak daha da zorlaştırdığına tanık oluyoruz. Erdoğan’ın İsrail’e yönelik eleştirileri elbette doğru, ancak dile getireceği yer öncelikle Almanya değildi. Ancak nerede neyin konuşacağına diplomasi üreten kurumlar değil, Erdoğan karar veriyor, bilindiği gibi.
Tüm bunlar “tek adam” politikasına uygun elbette.